|
Necip Fazıl Kısakürek (1901)
Kendi ifadesiyle "Çemberlitaş'ta, Sultanahmet'e doğru
inen sokaklardan birinde, kocaman bir konakta" doğmuştur
(1904). Çeşitli okullarda, bu arada Amerikan Koleji'nde
okumuş ve orta öğrenimini Bahriye Mektebi'nde yapmıştır
(1922). Bu askeri okulda, din derslerini, Aksekili Ahmed
Hamdi, tarih derslerini Yahya Kemal'den görmüş, ama asıl
anlamda "edebiyat ve felsefeden riyaziyeye ve fiziğe kadar
iç ve dış bir çok ilimde derin ve mahrem mıntıkalara kadar
nüfuz edebilmiş" dediği İbrahim Aşkî'nin etkisinde
kalmıştır. İbrahim Aşkî, verdiği kitaplarla onun "deri üstü
deri bir plânda da olsa" tasavvufla ilk temasını
sağlamıştır. Kısakürek Bahriye Mektebi'nin "namzet ve harp
sınıflarını bitirdikten sonra" Darülfünun Felsefe Bölümü'ne
girmiş ve oradan mezun olmuştur (1921-1924). Felsefedeki en
yakın arkadaşlarından biri Hasan Ali Yücel'dir. Milli Eğitim
Bakanlığı bursu ile bir yıl da Paris'te öğrenim yapmıştır
(1924-1925). Yurda döndükten sonra Hollanda, Osmanlı ve İş
Bankalarında memurluk ve müfettişlik gibi görevlerde
bulunmuş (1926-1939), Ankara'da Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi, Devlet Konservatuvarı ile İstanbul'da Güzel
Sanatlar Akademisi'nde ders vermiştir (1939-1942). Daha
gençlik yıllarında basınla ilişkiye gelen Kısakürek, bu
tarihten sonra memurlukla ilişkisini kesmiş, yaşamını
yazarlık ve dergicilikten kazanmaya başlamıştır.
Necip Fazıl Kısakürek "uzun süren, fakat fikrîfaaliyetini
ve yazı yazmasını engellemeyen bir hastalıktan sonra
Erenköy'deki evinde ölmüş (25 Mayıs 1983), hadiseli bir
cenaze merasiminden sonra Eyüp sırtlarındaki kabristana
defnedilmiştir.
Necip Fazıl Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P.
Piyes Yarışmacı Birincilik Ödülü'nü almıştır. Kısakürek'e
doğumunun 75. yıldönümü dolayısıyla Kültür Bakanlığı'nca
"Büyük Kültür Armağanı" (25 Maysı 1980) ve Türk Edebiyatı
Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını
vermiştir.
Yazın Yaşamı
Kendi sözleriyle "büyükbabasından en küçük yaşlarda okuma
yazma öğrenen" Kısakürek, daha çocukluğundan itibaren önce
"Fransızların aşağı tabaka muharrirlerine ait tümen tümen
tercümeler" olmak üzere oniki yaşına kadar "ölçüsüz, abur
cubur bir okuma hastası" olmuştur. Şöyle yazmaktadır: "(Pol
ve Virjini), (Graziyella), (La-dam-d-kamelya), (Zavallı
Necdet) gibi hissîlik ve edebîlik iddiasındaki eserlere
kadar tırmanan alâkam, nihayet hastalığa dönüşmüş,
gecelerimi ve gündüzlerimi bir ağ sarmıştı". Edebiyata
böylesine bir okuma tutkusuyla giren Necip Fazıl,
"şairliğinin on iki yaşında başladığını", hastanede yatan
annesini ziyarete gittiği sırada onun yanındaki yatakta
yatan "veremli bir kızın şiir defterini" göstererek "senin
şair olmanı ne kadar isterdim" dediğini belirterek, şunları
eklemektedir: "Annemin dileği bana, içimde besleyip de on
iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü.
Varlık hikmetinin ta kendisi. Gözlerim, hastane odasının
penceresinde savrulan kar ve uluyan rüzgâra karşı içimden
kararı verdim; Şair olacağım! Ve oldum".
Necip Fazıl'ın yayımlanan ilk şiir Örümcek Ağı adlı
kitabına "Bir Mezar Taşı" başlığıyla alacağı "Kitabe"
şiiridir ve 1 Temmuz 1923 tarihli Yeni Mecmua'da çıkmıştır.
"benim de yerim bu el oldu yâhu/Gençlik bahçesinde sel oldu
yâhu" dizeleriyle başlayan bu şiir dolayısıyla Ahmet
Haşim'in "Çocuk Bu Sesi nerden buldun sen?" dediğini
yazmaktadır Necip Fazıl anılarında. Kısakürek bu tarihten
itibaren 1939 yılına kadar Yeni Mecmua, Milhi Mecmua,
Anadolu, Hayat, Varlık gibi dergilerle Cumhuriyet
gazetesinde yayımlanan şiir ve yazılarıyla ününü
genişletmiştir.
Necip Fazıl 1925 yılında Paris'ten yurda döndükten sonra,
aralıklı şekilde ama uzun sürelerle Ankara'da kalmış, üçüncü
gelişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart
1936 tarihinde Ağaç adlı bir dergi çıkarmıştır. Yazarları
arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa
Şekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç, yeni kapanmış olan Yakup
Kadri'nin sahipliğindeki kadro dergisinin Burhan Belge,
Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Husrev
Tökin gibi yazarlarının savunduğu ve dönemin
etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve
marksizan düşüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir
çizgi izlemeyi öngörmüştür. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç
dergisini Kısakürek daha sonra İstanbul'a nakletmiş, ancak
fazla okur bulamayan dergi 17'nci sayıda kapanmıştır.
Necip Fazıl, 1943 yılında bu kez, dinsel ve siyasal
kimliği de olan Büyük Doğu adlı dergiyi çıkarmış, 1978
yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak
çıkardığı Büyük Doğu'da iktidarlara cephe almış, yazı ve
yayınları yüzünden mahkemelere düşmüş, dergi birçok kez
kapatılmıştır. Özellikle laikliğe karşı çıkan, Sultan
Abbdülhamit'i savunan Necip Fazıl giderek İslamcı kesimin
önderlerinden biri olmuştur. Hemen belirtmek gerekir ki,
Ağaç'ta olduğu gibi Büyük Doğu'nun ilk sayılarında da yazar
kadrosu haylı kozmopolittir. Bedri Rahmi'nin Sait Faik'e
yeni edebiyatın bir çok imzası dergi sayfalarında
görülmektedir.
Ancak, Necip Fazıl Büyük Doğu'yu özellikle dinsel bir
kavga organı duruma getirdikçe bu yazarlar bir bir
çekilmiştir sayfalardan. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük
Doğu'nun toplatılması üzerine Kasım-Aralık ayları arasında
üç sayı çıkarabildiği Borazan diye bir siyasal mizah dergisi
de çıkarmıştır.
Yapıtları
Şiir:
Örümcek Ağı (1925),
Kaldırımlar (1928), Ben ve Ötesi (1932), Sonsuzluk Kervanı
(1955), Çile (1962), Şiirlerim (1969), Esselâm (1973), Çile
(1974), Bu Yağmur.
Oyun:
Tohum (1935), Bir Adam Yaratmak (1938), Künye (1940), Sabır
Taşı (1940), Para (1942), Nami Diğer Parmaksız Salih (1949),
Reis Bey (1964), Ahşap Konak (1964), Siyah Pelerinli Adam
(1964), Ulu Hakan Abdülhamit (1965), Yunus Emre (1969).
Roman:
Aynadaki Yalan (1980), Kafa Kağıdı (1984-Milliyet
Gazetesinde Tevrika).
Öykü:
Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil (1932), Ruh Burkuntularından
Hikâyeler (1964), Hikâyelerim (1970).
Anı:
Cinnet Mustatili (1955), Hac (1973), O ve Ben (1974),
Bâbıâli (1975). |